13 Haziran 2020 Cumartesi

Sıradan

Nemli bir camın ardından bakıyordu dünyaya. Büyük bir hevesle çay demlemiş, bir bardak koyup uzaklara dalmıştı. Geçmişini gözetliyordu. O uzaklara dalarken, en yakınında öylece duran çay çoktan soğumuştu bile. Elleri titriyordu, yıllar öncesinden kalmış bir hatıra olarak taşıyordu bedeninde. Geçirdiği kazadan sonra, beyninde oluşan hasar kendini ellerinde göstermişti. O güne kadar marangozdu, o günden sonra ise hiçbir şey olamamıştı. Aslında her işi yapabilecek kabiliyeti vardı, titreyen elleriyle de çoğu işin üstesinden gelirdi ancak hiç yedirememişti kendine, çocukluğundan bugüne taşıdığı mesleği bir kaçak gibi bırakıp gitmek. Küçükken ellerini kaybetmekten öylesine korkardı ki, "elinde" olsa saklardı herkesten. Ama hep denildiği gibi, hayatın planları her zaman daha orijinaldi.

Eşini terk etmişti, etrafındakiler eşi onu terk etmiş sanmasına karşın o tam tersini yapmıştı. "Ben artık yokum, sen de benimle yok olmak zorunda değilsin." demiş, eşinin inadını daha da büyük bir inatla savuşturmuştu. Birine yük olmaktı en büyük korkusu, hatta elinde olsa ebeveynlerine bağımlı olduğu birkaç yıllık bebekliğini dahi silip atardı. Hayat, ya korkularından vuruyordu onu ya da o kadar çok korkusu vardı ki, hayatın vurduğu her yumruk, bir korkusuna denk düşüyordu.

Gözyaşlarını sildi nihayet, cam kurumuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder