10 Temmuz 2022 Pazar

Gordion Düğümü

"Tam yedi saat oldu kardeşim, yedi saat! Bin tane adam geçti önüme. Biz eşek miyiz de sıra bekliyoruz hala?"

Sinirden kulakları yanıyordu ve bu haldeyken böyle uzun bir cümleyi tek seferde kurabildiğine inanamıyordu. Tam yedi saattir kulaklığı kulağındaydı ve tam yedi saattir opera dinliyordu. Eğer bu ani çıkışı yapmasaydı, sanki bestelenmiş bütün opera eserlerini dinleyecek gibiydi. "Eşek" dediğine pişman oldu, onun gibi bir "beyefendi"den böyle bir kelime çıkmamalıydı. 60 yıllık takım elbisesine iliştirdiği kırmızı mendili düzeltti, üstünde toz varmışçasına silkindi. O "Burhan Bey"di, böyle laflarla kirlenmemeliydi.

"Evet kardeşim, eşeksin!" cevabını duyduğunda, bu sefer bütün bir vücudu alev alır gibi oldu. Az önceki "Burhan Bey" uçup gitmişti.

"Ne diyorsun ulan sen?" diye bağırdı, yumruğunu sıktı. Öyle sıkı kapatmıştı ki elini, bu eli çözebilen, Gordion düğümü misali, bütün bir Asya'ya hakim olurdu. "Ulan" dediğine pişman oldu bu sefer. 

"Eşeksin işte, yedi saat beklenir mi? Bak ben on beş dakika önce geldim, benim işi hallediyorlar içeride."

Gülüyordu. İşin kötüsü, bu gülüş, sigara içmekten sarının en koyu tonuna ulaşan dişlerinin arzıendamına sebep olmuştu.  

"Siz beni çıldırtacak mısınız?" diye haykırdı, çaresizdi. Sesli bir biçimde saymaya başladı.

"1, 2, 3, 4, 5, 6, 7..." 

"Ne sayıyorsun? Sakinleşme zımbırtısı mı?"  

"Sus be adam, sus!"

Sustu adam. Burhan Bey şaşırmıştı. Fısıldayarak saydırmaya devam ediyordu.

"Kültürsüz herifler... Sizi İstanbul'a doldurdular, işimizi halledemez olduk!"

"Istanbul" diye düzeltti sonradan kendini. 7 göbek Istanbulluydu.

"Nereden de geldik... Ama aptallık bende. Sen en son bankaya geldiğinde yıl 72'ydi. Göndersene birini. Eşşek herif!"

Birkaç dakika geçti, halen ismini söyleyen yoktu. 

"Numaran kaç senin dayı?" diye seslendi az önceki adam. 

Durdu. Önce "dayı" hitabına takıldı. 

"İstanbul... Sen bunlara layık mıydın be İstanbul!" diye söylendi kendi kendine, anlaşılan yıllar içinde Istanbul, İstanbul olmuştu. 

Sonra cümleyi analiz etmeye başladı, "numara" demişti bu sonradan İstanbullu. Sordu.

"Numara?"

"Numara almadın mı dayı sen?"

"Ne numarası?"

"Dayı sen sarhoş musun? Kalk git, numaranı al. Millete de bağırma sonra."

"E ben... Girişte ismimi söyledim, okuyacaklardı diye bekledim."

"Okudular mı?" diye sordu, sapsarı dişlerini cihanın dört bir yanına göstermek istercesine.

Başını öne eğdi Burhan Bey. Anlaşılan, İstanbul iyiden iyiye değişmişti. Onun döneminde isim söylenir, sıraya girilirdi. Okunmadan önce "İsmim niye okunmadı?" diyen "Istanbul"luluktan azledilirdi.

Az önce neredeyse kavga edeceği adam gitti numara almaya, geldiğinde bu sefer yüzünde belli belirsiz bir acıma vardı. Kağıdı uzattı, numaranın olduğu kağıdı.

"1972..." diye fısıldadı bizimki. Ekrana baktı sonra, 1913'tü henüz.

"Sağ olasın evladım." diye fısıldadı bu sefer, kendisi bile duymadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder