70 yaşına yeni ayak basmıştı Kemal, etrafındaki mutlu
kalabalığa bakarak pastasına yavaşça üfledi. Keza gençliğinden beri içtiği
sigara hızlı ve kuvvetli bir üfleme imkanı vermiyordu. Öksürecek gibi oluyordu
nefes verirken. Etrafındakiler büyük bir şevkle alkışlamaya başladılar, herkes
çok mutluydu. Yemekler yenildi ve her güzel şey gibi o gün de bitti. Gece
yatağına yatmıştı Kemal, gözünün önünden 70 yılı bir anda geçivermişti.
15 yaşındayken, ilk sevgilisini öpüşünü,
16 yaşındayken arkadaşından aldığı sigarasını içerkenki
yakalanma korkusunu,
17 yaşındayken evden kaçıp dışarıda kavga edişini,
18 yaşındayken içkiyi biraz fazla kaçırıp sokaklarda yarı çıplak
gezişini,
19 yaşındayken 11 kişi tarafından dövülüşünü,
20 yaşındayken dünyayı keşfe çıkmasını,
21 yaşında keşif sırasında bütün parasının çalınması sonucu
yabancı ülkede çalışmak zorunda kalıp, yurduna dönüşünü,
22 yaşındayken hayatının aşkını bulmasını,
23 yaşında ilk çocuğunu,
26 yaşında ikinci çocuğunu,
30 yaşında da üçüncü çocuğunu eline alışını,
35 yaşındayken adeta bir “gelenek” havasında o meşhur “Yaş
35, yolun yarısı eder…” şiirini okuyuşunu,
41 yaşındayken de ilk çocuğunu üniversiteye gönderişini.
53 yaşında ilk çocuğunu,
54 yaşında diğerini,
55 yaşında bir diğerini evlendirişini,
55 yaşında ilk torununu eline alışını,
60 yaşında eşiyle 38. yıllarını kutlamasını,
62 yaşında dördüncü torun haberini almasını hatırladı.
60 yaşında eşiyle 38. yıllarını kutlamasını,
62 yaşında dördüncü torun haberini almasını hatırladı.
Hepsi güzel anılardı.
36 yaşına girmişti Oğuz, etrafında birkaç yakın arkadaşı ve
sevgilisi vardı. İçinden dilek tuttu –gerçekleşmeyeceğini bile bile- ve üfledi.
O gün de bitti ve gece yatağa girdi Oğuz. Aklına aynı Kemal’inki gibi hayatı
geldi.
18 yaşında sınava girmesini ve deli gibi çalışmasını,
22 yaşında başarıyla mezun olup bir plazada iyi bir mevkide
işe başlamasını,
26 yaşında ilk evliliğini,
30 yaşında ilk evliliğini bitirmesini.
Daha fazlası gelmiyordu aklına. Gerisi yoktu hafızasında.
Hayatı boyunca hep bir şeyden korkmuştu, dilediği gibi yaşayamamıştı.
Çocukluğunda ne terli terli soğuk su içebildi ne de sinirli Hasan Amca’nın
bahçesine gizlice girip erik yedi, bomboş bir hayat yaşamıştı. Hastaydı Oğuz
aynı zamanda, akciğer kanseriydi. Hayatını kravatlı bir köle olarak
geçirdiğini, buna bir son vermesi gerektiğini düşündü. Elini yumruk yapıp sıktı sert bir
şekilde, ufka doğru baktı. Bir sonraki gün tekrar takım elbisesiyle işe gitti.
Yıllar yılları kovaladı.
Yıllar yılları kovaladı.
Yenmişti kanserini Oğuz. Başarmıştı.
50 yaşına basmıştı şimdi de.
Yine geriye baktığında, hiçbir şey hatırlayamıyordu.
Kanseri atlatmıştı atlatmasına ama atlatamamıştı içindeki
korkuyu. Bilmiyordu, onun en büyük kanserinin korkuları olduğunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder